Fas’da kalbinizi nerede bırakıp geldiniz derseniz, işte burasıdır..Zaten denizin kenarında olup da denizle iç içe yaşayan kentleri sevmemek mümkün mü?
Fas gezimizin neredeyse tamamında olduğu gibi Suveyrada da eski şehirde bir otel ayırtmıştık.. Arabayı şehrin dışına park edip, bavulları çeke çeke medina’nın daracık sokaklarında otel aramak, seyahatin sonu yaklaştıkça bizi artık yormaya başlayan bir deneyim olsa da burada bizi güzel bir sürpriz bekliyordu..Şehir inşa edilirken 1760 – 1764 yıllarında Fransız bir mimar planlarını çizdiği için Kentin medinası ızgara planlı düz ve geniş yolları ile, Fas’ın diğer şehirlerinden gerçekten çok farklı..
Otelimiz Riad Malaika( Melek) Fas’ta kaldığımız en güzel yer.. Internette araştırma yaparken oteli çok beğenmiştik ve ucuz olsun diye en küçük ve tek kişilik yatakların bulunduğu bir oda ayırtmıştık.. Resepsiyonda giriş yapmak için beklerken, otel görevlilerinden biri utana sıkıla yanımıza geliyor..Bizimle aynı anda giriş yapan bir Alman çift, artık kavga ettiklerinden midir, nedir ısrarla tek kişilik yatak istiyorlarmış..Sizin için zahmet olmazsa, oteldeki en büyük ve en lüks oda ile sizinkini değiştirebilirmiyiz diyor..Bilin bakalım içimizden ‘’hurra’’ naraları atarak ne cevap veriyoruz JGüzel başlıyor Süveyra günlerimiz…
Süveyra aslında Fas’da 2700 km’den fazla yol yaptıktan sonra gezimizin dinlenme, tazelenme kısmı..Kentin çok güzel olduğunu duyunca burayı en sona saklamıştık..Gerçektende kaldığımız iki tam gün boyunca, keşke birkaç gün daha kalsaymışız burada diye diye , şehrin ve okyanusun tadını ağır ağır sokaklarını arşınlıyarak, yoruldukça cafelerinde molalar vererek , sindire sindire çıkartmaya çalıştık .
Surlarla çevrili bir liman şehri olan Süveyra eski zamanlarda Mogador olarak bilinirmiş. Bu civara özgü bir deniz kabuklusundan elde edilen mor boya ‘’imparator moru’’ 1.yüzyıl Roma’sında iktidarın simgesi imiş..Bugünkü şehir ise yaklaşık 200 yıllık. Sultan Muhammed bin Abdullah’ın esir aldığı Fransız mimar Cornut’un yardımı ile askeri bir liman olarak inşa edilmiş..
Harika Atlantik manzarasına sahip kalenin surlarına fotoğraf çekmek için hem sabah, hem de akşamüzeri çıkıyoruz..
Şehrin limanı son derece canlı, her yerde balıkçıları, buraya özgü mavi tekneleri ve okyanustan tutulan değişik ve kocaman balıkları görebilmek mümkün.. Limanın hemen çıkışındaki meydanın kenarında ise mavi boyalı masa sandalyeleri ile ufak balıkçı tezgahları, istediğiniz balığı kilo ile alıp, bu tezgahlarda kızarttırıp yiyebileceğiniz bir yer..Bir gün buraya yolunuz düşerse, burada keyifli bir öğle yemeği yemeyi ihmal etmeyin..
Kentte pek çok batılı yaşadığı için, akşam yemeği için seçenekler çok..Bizim favorimiz zengin balık menüsü, nefis şarapları, harika dekoru ve canlı müziği ile bir İngiliz’in işlettiği Le Patio oluyor..Sadece mum ışıkları ile aydınlatılmış ortamı tek kelime ile harika..Yalnız kredi kartı her yerde geçmiyor, dikkat etmekte fayda var..Son gecemizde nefis pizzaları ve makarnaları ile ağzımızın suyunu akıtan bir İtalyan lokantasından, cebimizdeki dirhemler artık suyunu çektiği için mahrum kalmamız, belki de bu kentten aklımızda kalan tek negatif şey..Lokantanın İtalyan sahibi her ne kadar gelin istediğinizi yiyin, parasını da yarın getirirsiniz dese de, erkenden yola çıkacağımız için bu nazik teklifini reddetmek zorunda kalıyoruz..
Fas çok sevdiğimiz bir ülke, Süveyra ise bir gün tekrar ev kiralayıp daha uzun uzun kalmak ve yaşamak istediğimiz bir kent.. Evde bizi bekleyen kedimiz ve köpeğimiz olmasa hemen yine atlayıp gideceğiz ama şimdilik Fas ve Süveyra yazıları bu kadar..Çok yakında bir başka coğrafya da buluşmak üzere…
Yazı: Ayşegül Erzincanoğlu
Fotoğraflar: Ayşegül & Behçet Erzincanoğlu